13 Mart 2011 Pazar

Aynen .öyle

‎"Bir insana sırrınızı verdiğinizde, özgürlüğünüzü de verirsiniz" .

16 Haziran 2010 Çarşamba

Acı,Gül,Ben

Hayatın değilde gecenin tam ortasında,gökyüzünün yıldızlara muhtaç olduğu bir zaman

dilimde,korkarak değilde cesurca yaşayan,yaşadıklarını ''kader'' diye nitelendiren,geçmiş zaman da korkuyu doruklarında yaşayan,herşeye sahipken,inancın sahip olunabilir bişey olduğunu bilmeden yaşayan,gülümseyemeyen,ağlamayı gülümsemeye her zaman tercih eden,fazlasıyla sıradan yeterince şımarıktım.


Zihnini bulandıran ızdırap dolu düşüncelerden kaçmak istemeyip,acı çektiğinde mutlu olan da bendim.Yalanlarla dolu dünyasında dürüst olmak istemeyen ,realist düşündüğünü düşünen,elleri boş yüreği ise bomboş olan,gözü yaşlı,elleri daha da ıslak olan yine bendim.

Fazlasıyla korkarak yaşamak isteyen,korkunun farklı anlamlara geldiğini çok erken öğrenen,günün birinde yeşil ve siyahı sevdiğini sanan,yaşamaktan dolayı mutlu olmayı değilde,acı çekmeyi seven,hayatı yaşanabilir kılanın ''acı'' olduğuna inanan,fazlasıyla gayesiz bulduğu yaşamı ''acı'' kelimesiyle birlikte seven,sevilebilecek bişeyler olduğunun farkına vardığında sahip olduklarının aslında birer hiç olduğununda farkına varan,tamamen önünde duran lalelerin farkına bile varamamış olan maalesef yine bendim.


Realist ve materyalist bir hayatın içine biraz da acı koyarak,elleri hiç kanamamış ama gözünün yaşı dinmeden yaşarken gülün kokusunu duydum. Garipsedim ilk önceleri,benim yaşadığım dünyada böyle bir koku yoktu,olmamalıydı.böyle bir koku varsa da bunu ''acı'' kelimesiyle harmanlamalıydım.böyle bir hazzın içine biraz da acı eklemeliydim ve bunu yaşamalıydım.


Betonarme binalar arasında,asfalt sıcağında,eksoz dumanında böyle bir koku nasıl olurdu da beni bulurdu.Tüm insanlar bu kokunun farkındamıydı yoksa sadece benmiydim bunu hisseden?

Hemen dışarı çıkmalı insanları gözetlemeliydim.Kendimi dışarıya attım,sokaklara ,caddelere,yollara vurdum kendimi.Gördüklerim karşısında şaşkına döndüm.Herşey sıradan olağanlığıyla yaşanıyordu.İmkansızdı böyle bir kokuyu duyan herhangi biri için hayat başkalaşmalıydı.


Kendimi alıştıramadım o kokuyu hissettikten sonra sıradan,materyalist bir hayatın yaşanabilirliğine.Bekledim. Gül kokusunun içine bir tutam ''acı'' karıştırdım.Gülün kokusu acının keskin ,ızdırap dolu tadını fazlasıyla bastırıyordu.Hissettiğim ve bir anda vurulduğum

o müthiş kokunun içine acı katamadım..çok uğraştım ama başaramadım.


Yenilmiştim hemde istediğim herşeye sahip olabiliyorken.Ama içerlenmedim,biliyordum ki acı hala vardı ve ben onu hissedebilirdim...Hayatı eski akışına çevirmek istemedim ,tek istediğim tadına vardığım o kokunun içerisine biraz da olsa ''acı'' eklemekti ,başaramadım.


Zihnimim içinde dolanan binlerce düşünce duygulara yeniliyordu.Hissettim.

Korktum ve ağladım.Daima kazanırken kaybedenler safına geçmiştim.Ve herşeyimi kaybetsemde kazandığım bir duygunun beni başka hayatlara sürüklediğinin farkına vardım.

Kaybetmemiştim.Öğrenmiştim.Duygu diye birşey vardı ve onlarca banknot tarafından satın alınamıyordu.


Duyguların varlığına şahit olmuştum ve hissettiğim .ve adına duygu denen bu şey bir girdap gibi beni içine çekiyordu.Yakalanmıştım, çaresizdim.Teslim oldum bütün düşünclerimle.

Örümcek ağı gibi sardılar etrafımı,yapayalnızdım ve hala bir inancım yoktu.

Realizmin gerçekliğinden uzaklaşırken,materyalist bir hayatı çoktan gözden çıkarmıştım.

Neydi bu ? Nasıl birşeydi? Ve beni nasıl bu kadar etkiledi?

Bilememenin vermiş olduğu ızdırap acıdan bile fazlaydı o an.

Bıraktım ,saldım kendimi,en dibine kadar gitmek istiyordum,sonu neresiydi bilmek istiyordum.

Beklemem gerektiğini söyledi yıldızlar,baykuşlarda bunu onayladı bir gece yarısı.

Beklemek.Evet bu sırrı çözmek için beklemeliydim.Ve beklicektim ne kadar süreceğini bilmeden.


Aradan aylar geçti,her sabah uyandığınmda hayatımda birşeyler değişmesini bekledim,ve her gece birşeylerin değişeceğini düşünerek uyudum.Konuşmadım kendimden başkasıyla,kimselere güvenmedim,inanmadım.Herşeyi kendi içimde yaşadım,en fazla da acıyı.önceleri kabullenemedim kendimdeki bu değişimleri,ama ellerim bağlıydı,çırpınmak bile imkansızdı.

Şımarık ve herşeye sahip olunabileceğini düşünen ben gitmiş yerine çaresizlikler içinde olan bir hiç kalmıştı.Başkaları buna ''çöküş'' desede,ben bir kaybederken iki kazandığımın farkındaydım.


Değişimim devam ederken bedenim çok fazla hırpalandı,ama hiç biri ruhumun yorgunluğu kadar değildi.Dört duvar arasına kapadım kendimi ve sorular sormaya başladım. Ne ?

Neden? Niçin? Ne zaman?

Kitaplar okudum ve romanlar,denemeler...

Kendime sorduğum en kolay sorunun bile cevabını bulamadım.Yoruldum,ümitsizliğe düştüm.

Yaptığım hiçbirşeyin karşılığını alamadım.Fiziksel olarak yaşadığımın tek kanıtı solunum yapıyor olmamdı.Düşünme yeteneğimin kaybolmaya başladığı farkketiğimde,yapabileceğim hiçbirşey yoktu.Arkama dönüp baktığımda boşa geçen yıllara üzülmüyordum,ama artık böyle devam etmemeliydi.O beni sarıp sarmalayan duyguya ulaşmalıydım,tatmalıydım.


Sıradan bir gülden gelmiyordu bu koku,başkaydı bu,hepsinden farklı.Bir gece yağmurlar beklemeyi değilde aramayı öğretti bana.Çok uzağımda değildi,biliyordum.Bulabilirdim ama sonrası...

Herşey bir ressamın tuali gibiydi,ama resim görünmüyordu,renkler bir ahenkle bir arada duruken asıl tablo hala ortada yoktu.O gülün kokusunu duyduğumdan beri kaç defa doğup batmıştı güneş bilmiyorum ama bir kez daha doğmalı ve batmamalıydı.


Herşeye bir anlam yüklemeyi bırakmalıydım,biraz görüp biraz duymamalıydım.

Bir kere yaşayıp bir kaç kere ölmeliydim.ve ölmek üzere olduğum bir gün yanıbaşımda buldum o sıradanlarından çok farklı olan Gülü.Tuttum korkarak,ellerimle,kanayacağını bilmeden,acıtacağını umursamadan.Kalbime kadar geldi acısı,vucudumu bir titreme aldı,bilincimi kaybettim.Ve ben o gün yaşadığımından o kadar emin oldum ki;çünkü hiç bir acı beni yaşadığıma bu kadar inandıramamıştı...


Yaşıyordum,Yaşamalıydım.Ellerimin arasında bir emanet vardı,hepsinden farklı olan.

Ellerimdeydi,çok dikkatli olmak zorundaydım.Ellerimle o Gülü yüreğimin üzerine koydum,bastırdım dikenleri girdi kalbime ve o gül sonsuza kadar orada duracak,kalacak.Gülü orada tutan sadece kalbime batan dikenleri değildi,Gülün orada kalmasının en büyük sebebi;inançtı.İnanç ise gülün kokusunu duyduktan sahip olduğum en güzel şeydi.

Bugün o kokunun içerisine biraz da olsa ''acı'' ekledim.Biraz da olsa yüreğim yanıyor.Ben gülü kokusuyla,dikeniyle sevdim.

Bİr inancım oldu gül ile

Bir gülüm oldu inanç ile...

15 haziran 2010

27 Nisan 2010 Salı

Korkmadım belki de ilk defa

İlk kez sen ölümden nefret ettirdin beni,ne kadar sevdiğimi bilmene rağmen.
Çünkü seninleyken nefes almakta zorluk çekmiyorum,seninleyken mücadele ediyorum...


''Ağlarım, belli olmaz sadece yağmurdan ötürü...''


27/04/10 N&C

20 Nisan 2010 Salı

Yol

Bütün yollar kapalıydı,kalanlar sa kaderleriyle birlikteydiler.
Ben ise;gökyüzünün masmavi olduğu bir akşam üstü gidenlerdendim.
Çünkü yol varsa,onun gidilmesi gerekirdi.Kalbini arkada bırakıp sonunu bilemediğin yollarda ilerlemek ti benim kaderim.
Ufak bir sırt çantası,üzerinden deriden bir mont,cüzdanında bir kaç banknot.
Sadece bunlara sahiptim,ama yanıma alamayacağım bir ''kalp'' vardı geride.
Giderken böyleydim.
Zihnimde hiçbir vakit bulamayacağım ferah bir huzurun hayali vardı.
Önümde kapanan kapılar ve sahip olamayacağım hayatlar vardı.


Sıradan ve sade bir hayat.Güneşli bir haziran sabahına beraber uyanmak,sıcak bir fincan çay.
Bir avuç dolusu gülümseme,yürekler dolusu ''aşk''
Zihnimden bunlar geçerken,yanımda götüremediğim bir kalp arkada kalmıştı.
Tüm bunlar imkansızdı,kalp yoktu.
Ama bir gün geri dönüpte kendi kalbimle ve kendi hayallerimi bir arada harmanlayabilirsem.
Sevmek için başkalarının sözcüklerine ihtiyaç duymadan anlatabilirsem bazı şeyleri.
Bunlar ki imkansızdır benim için,bunlar ki ulaşılmazların en ulaşılmazıdır.
Yalnızlığım,mutsuzluklarım,yanımda götüremediklerim,vazgeçtiklerim.
Sevmek için bir kalbe gereksinim duyduğum şu hayatta.
Geriye dönüp almaktan korktuğum bir kalbim var,nerelerde olduğunu bilmediğim.
Belkide başkasındadır.Bilmiyorum.
O gün ''seninsem seninle kalıyorum'' diyemedim kalbime.Pişmanım.
Ben onsuz bir hiçtim de ,o bensiz herşeydi.
Çünkü herşey kalp te başlayıp kalp te bitiyordu...
Ben onsuz her zaman eksik ve yanlış kalmaya mecburum.Şu günlerde korkuyorum onu bulmaktan.
Korkuyorum hesaba çekilmekten.Korkutucu sorular duymaktan.

İçimde ,eksikliğini hissetmediğim şu günlerde bende herkes gibi seviyorum,sorguluyorum.
Bende seviyorum,ama herkes ten biraz farklı.
Aslında biraz da değil.
Kalbin değilde bedenin taşıyamadığı bir hayat benimkisi.
Mesafeler,kederler ve ben...


/Bu yazı 20 mart tarihi için yazılmıştır/

17 Nisan 2010 Cumartesi

You cant fight fate

Gecenin en koyu anında,dünyanın insandan en uzak olduğu zaman diliminde.
Elleri titreyen,huzursuz,korkak ve herşeyden uzaktı...
Soyutlanmıştı zamandan ve hayattan,istediği de bu değilmiydi zaten...
Elleri arasında telefon,zihninde binlerce senaryo ve Sakarya...
Kilometrelerin vermiş olduğu uzaklık,sesini duyamamış olmanın vermiş olduğu ızdıraptan daha azdı bu gece.
Elleri titreyen de oydu,acıyla sınanan da...
Her zaman ki dost bu gece yoktu yanında,tamamiyle korkak,fazlasıyla inkarcıydı genç.
Sessizlik korku verirdi gecenin en karanlığında,sadece nefes alış verişlerini duyabiliyordu özlediği sese en muhtaç olduğu zamanda.
O sesi duyabilmek için herşeyini verirdi,duymalıydı o sesi bu gece.
Rabbine sığında,acizliğini bir kez daha hatırladı,yalvardı,akması gereken gözyaşları vardı.
Beyni tam teşkilatlı bir makine gibi çalışıyor,sonu kötü senaryolar üretiyordu.
Bir ses,bir telefon,iki insan,arada ki mesafe,olmaması gereken uzaklık.
Korkmak; insalık gereği,kaçmak; insanın korkaklığı. Tam da bu ikilemde sıkışıp kaldı.
İsyan etti bu gece de korkarak ama herşey bir sebep üzerine kuruluyordu.
Sebebin üzerine konan her sonuçun ağırlığı biraz daha fazla oluyordu.
Bu gece gözü yaşlı,korkak,ürkek,elleri titrek bir genç ağlıyordu.
Ama hiç kimse bilmiyordu,bilinmemesi gerektiği için...
Bir insan ağlıyordu,yalnız ağlaması gerektiği için.bir diğeri acı çekiyordu,sevdiği için.
Buluştukları tek ortak nokta kaderleriydi,çünkü kader herşeye rağmen olması gerektiği gibiydi.
İnsan kelimelere yön verebilirdi de kadere veremezdi.Utandı insanlığından.
Bu gece iki insan acı çekiyordu; biri acı çekmesi gerektiği için,diğeri ise o acıyı paylaşamadığı için.
Bu kaderdi hemde fazlasıyla...

Kader olması gerektiği gibiydi
İnsan olmaması gerektiği gibi

Su temizlemek için ,günah kirletmek.

Bu gece de bedeller ödeniyor,bu gece de kurtlar kuzuya saldırıyor.
Bu gece de yazılanlar bir bir gerçeğe dönüşüyor,yani herşey olması gerektiği gibi,yani herşey kader...

''Yaptığım herşeyin kaderim olduğuna inanarak,kaderim olan herşeyi yaptım'' *

yaşayabilirsin ama bedelini ödediğin sürece...




* (Nazan Bekiroğlu/Mavi Lale)

9 Nisan 2010 Cuma

Ödenmemiş bedel...

Yatağındaydı,her zaman sarıldığı yastığını bu kez arkasına koymuştu.
çoğu zaman kolları arasında duran yastık şimdi ona destek oluyordu.
yastık ;samimi ,yastık;vefalıydı...
hemen yanında porselen bir fincanda çayı duruyordu ve telefonu,gözünü alamadığı telefonu.
üşüyordu bu şehirde, en çok ta elleri...dokunamıyordu ya sevdiğine ondan olsa gerek.
duraksadı bir kaç dakika boşaltmak istedi zihnini,yapamadı.
yoğun duygularını atamadı bir kenara.sessizdi odası ama kafasının içinde fırtınalar kopuyordu.
bir kez daha baktı telefonuna,sonra da ellerini oğuşturdu isteksizce.
zamanın içinde geriye gitti,hatırlamaya çalıştı eskiyi.
hatırladıkça eskiyi,gözleri doldu.artan değilde eksilenlerin yokluğunu hissetti.
bir gecelik huzurlu uyku istedi,sadece bir gece yetecekti ona...
tıpkı eskisi gibi...pes etmedi bu kez devam etti eskiyi kurcalamaya.
hayal kırıklıkları geldi aklına,mutlulukları...sevinç ,gözyaşı...
20 mart...
bu sayı ve bu bahar ayı çok şey ifade ediyordu onun için.
kaçarcasına terk ettikleri geldi aklına,hatırladı o sabahı.
20 mart sabahı arkasına son bir kez bakıp yola çıktığında farkındaydı herşeyin.
ama kader yazılmıştı;kaybedilmesi gerekenler vardı,kazanılacak çok az şey varken.
son kez bakmıştı aslında doğup büyüdüğü yere,gururlu,çekingen,korkak.
kaybettiklerinden kaçarken,kazanacağı hiçbirşey olmayacağını o da biliyordu.
kaçmak;asıl yapılması gereken fiil.
özne ;insan
tarih,isim herşey aklındaydı...
yapılmasaydı pişmanlık duyacağı bir fiili eyleme dönüştürdü.

-pişmanmıydı?
-kim bilir.

arasıra özlüyordu babasını,ona bakışını,onun ona kattıklarını.
oturup bi çay içmeyeli ne kadar olmuştu halbuki.
baba;daha ötesi ne olabilirdi ki,dört harf iki hece,tıpkı ''anne'' gibi.


yine yazıyordu bir gece,her zaman ki yastık arkasında.
unutmak için değil,sadece yazıyordu .
yanında olan sadece bir fincan meyve çayı ve telefondu
durdu öylece,soğuk bi ceset gibi,hissedemiyordu.


''bedelini istedi''


Herşey anımsanacaktı,biri olabilecek olanı beklediği kadar büyüktü.Oysa imkansızı bekleyen en büyüktü,hepsi anımsanacaktı.


kelimeler ihanet etmezdi ona,ve bugün bahar dı , nisanın bilmem kaçı...

1 Nisan 2010 Perşembe

Kardeşime...

kendi gölgemi bile tanımıyorum,kayboldum kendi içimde.
tüm hayatın sorumlulukları,getirdikleri,götürmeye çalıştıkları...
acizlikler ve kendini bilmemenin vermiş boşluklar,yalnızlıklar.
bugünü yaşarken dünü unutmak yada dünü unuturken yarınlara el sallamak.
korkuyorum Yusuf gibi lekelenmekten,kuyulara atılmaktan...
herşey dün gibi aklımda;
son kez yürüdüğüm yollar,sadece ağlamak için gittiğim park,sabah kahvaltıda yediğim sıcak ekmek
içtiğim son sigara.unutamadım hiçbirini tüm yaşananlara rağmen.
kaderi siyah mürekkep ile yazılmış biri olarak gördüm kendimi hep.
tanıyamadım hiçbir zaman kendimi,yada suya yansıyan görüntümü,her baktığımda farklı bir portre....
şehrin aynalarından kaçtım hep görmemek için suretlerimi,koşarcasına arkama bakmadan.
bugun se yüzleşemiyorum doğrularla ,yalanlarla,ortadakilerle.
bugun de dün gibi kaçıyorum kendimden,uzaklaşıyorum benliğimden.her gün farklı bir ruh halinde dolduruyorum saatlerimi.
bekliyorum azrailimi ona olan tüm aşkımla...
bugunde tutamadım muhtaç olduğum elleri,bugun de ihtiyacım var bir çift göze.
sahip olmanın vermiş olduğu acı kaybetmiş olmanın vermiş olduğu ızdıraptan daha fazla bugun de...
dedim ya her gün bir adım daha kaçıyorum kendimden,bir adım daha yaklaşıyorum sevdiğime...
hani derler ya herşey unutulurmuş zamanla 'aşk' bile,bende unuttum zamanla nerelerde olduğumu,kim olduğumu.
ortak yoksunluklar üzerine kurduğumuz dostluklarım hariç...
O da insan dı herkes gibi,ama onun adı bende ''kardeş''ti...
Daha ötesi olamazdı.O benim kardeşim,canım
bugun de kaçıyorum yaşayan herşeyden,söylenmemişmiydi ilk insana 'kaç git bu ağaçtan' diye.
ilk insan bile uzaklaşmıştı güzellikten,kaçmıştı göze güzel gelenden..
bende kaçıyorum bugün ama bana ''güzel'' gelenden değil yalnızca ''kendimden''.
bugün de soruyorum kendime;
bu kadar çok kaçabilmek için ne kadar çok yakınlaşmak gerektiğini?
Ademin cennete son bakışı gibi baktım o gün sana ben;fazlasıyla pişman fazlasıyla hasret...